1 yıl sahibi olduğum ve detaylı kullanma fırsatı bulduğum 2010 model, MX-5 Coupe Cabrio Activematic ile ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. 1 yıllık uzun dönem testi gibi görebilirsiniz bu yorumları, umarım hoşunuza gider.
Dizayn ve genel bakış;
Biliyorsunuz dizayn konusu kişiye göre değişebilen sübjektif bir konu olduğundan dolayı çok yorum yapmayı sevmiyorum. Ancak konu, neredeyse otomobil olmanın yanında bir moda ikonu olmayı başarmış MX-5 olduğunda mutlaka biraz dizayn üzerine konuşmak lazım. Takip edenler biliyordur, hafif, küçük, donanımsız ama müthiş dengeli ve eğlenceli spor otomobiller kavramı İngilizler tarafından yaratılmıştır. Özellikle de Lotus markası üretimi birçok ikonik otomobil vardır bu alanda. Bu otomobillerin neden yok olduğu veya yok olma aşamasına geldiği konusunda bazı rivayetler var. Kimi der ki, İngilizler otomobil yapmayı bilmez. Bu sebeple hem kar edemediler, hem de otomobiller sorunlarıyla kullanıcılarını boğdu. Kimi de der ki; Dünya’nın yaşadığı ekonomik daralma, petrol fiyatlarındaki artışlar, çevrecilik yönüne gidişin hızlanması bu tarz ikonik, eğlenceli ama verimsiz/mantıksız otomobillerin soyunu tüketme aşamasına geldi. Sebep neyse ne! 1980’li yılların ortalarında Mazda bu sınıfın varlığını ve potansiyelini keşfetti. Ve projenin Japon başmühendisinin kafasında bir ışık çaktı. Dedi ki, çok sevilen Lotus dizaynına, verimlilik ve sorunsuzluk eklesem acaba ne olur? Ne oldu biliyor musunuz? Bir baş yapıt, bir satış rekortmeni, bir moda ikonu, bir sportif sürüş ikonu ortaya çıktı. Lotus’tan ilham alan Mazda, kulağı kat be kat geçti. Bu neye benzedi biliyor musunuz? Futbolu keşfeden İngilizlerle, Japon milli takımının her oynadığı maçı Japonların farklı kazanması gibi bir şey oldu. Demek ki, bir şeyi keşfetmek demek, en iyi yapmak anlamına gelmiyor!
1989 yılında ilk versiyonu ortaya çıkan MX-5 geçirdiği tüm yenilenmeler, makyajlar, geliştirmelere rağmen, ilk ortaya çıktığı fikri ve dizaynı halen koruyor. Küçük, alçak, hafif, dengeli ve sevimli. Üstelik son geçirdiği makyajla birlikte hem elektrikli açılır sert tavan opsiyonuna da kavuştu, hem de 6 ileri activematic otomatik şanzıman opsiyonuna. Dış dizayn oldukça yuvarlak hatlı, sert çizgilerden yoksun, hırçın görünmekten çok sevimli görünen tarzda. Bu yönüyle biraz kız arabası tarzı da var. Dünya’da ki en büyük rakibi olan Honda S2000’e bakarsanız eğer, onun dizaynının ise tam tersine, köşeli, sert ve keskin sporcu görünümlü olduğunu fark edersiniz. Honda Mazda’dan ilham alarak bu aracı tam 10 yıl sonra geliştirdiğini düşünürseniz eğer, dizayndaki bu ayrışma ilginç!
Aracın iç mekanı da, ait olduğu sınıfa çok uygun. Minimalist, yani herşey basit, kolay anlaşılır ve kullanımı kolay. Hiçbir süslü kısım ya da ileri teknoloji görünen bir donanım ya da dizayn unsuru yok. Plastik ve kullanılan malzeme kalitesi tek kelime ile vasat! Ama bu o kadar da kötü bir şey değil. Çünkü sahil yolunda havalı ve lüks bir şekilde gezebilmeniz için dizayn edilen, daha doğrusu sportif görünen ama sportif unsurlar taşımayan bir Mercedes CLK ya da SLK içerisinde değilsiniz sonuçta. Bu sınıf sürücülerin sadece sürüşe ve sürüş keyfine konsantre olmaları gereken, otomobili yaratırken mühendislerin bütçenin büyük kısmını motor, mekanik ve şasiye ayırdıkları, kullanıcılar için donanım, iç mekan lüksü gibi unsurların öncelikli olmadığı bir sınıf! Saf sürüş keyfi sınıfı yani! Sonuç olarak bir Mazda 3 otomobilde sizin için kabul görmeyecek basitlikte dizayn ve malzeme kalitesi size MX-5 içerisinde keyif veriyor. Çünkü amaca yönelik bir dizayn olduğunu anlıyorsunuz.
Dizayn ve genel bakış;
Biliyorsunuz dizayn konusu kişiye göre değişebilen sübjektif bir konu olduğundan dolayı çok yorum yapmayı sevmiyorum. Ancak konu, neredeyse otomobil olmanın yanında bir moda ikonu olmayı başarmış MX-5 olduğunda mutlaka biraz dizayn üzerine konuşmak lazım. Takip edenler biliyordur, hafif, küçük, donanımsız ama müthiş dengeli ve eğlenceli spor otomobiller kavramı İngilizler tarafından yaratılmıştır. Özellikle de Lotus markası üretimi birçok ikonik otomobil vardır bu alanda. Bu otomobillerin neden yok olduğu veya yok olma aşamasına geldiği konusunda bazı rivayetler var. Kimi der ki, İngilizler otomobil yapmayı bilmez. Bu sebeple hem kar edemediler, hem de otomobiller sorunlarıyla kullanıcılarını boğdu. Kimi de der ki; Dünya’nın yaşadığı ekonomik daralma, petrol fiyatlarındaki artışlar, çevrecilik yönüne gidişin hızlanması bu tarz ikonik, eğlenceli ama verimsiz/mantıksız otomobillerin soyunu tüketme aşamasına geldi. Sebep neyse ne! 1980’li yılların ortalarında Mazda bu sınıfın varlığını ve potansiyelini keşfetti. Ve projenin Japon başmühendisinin kafasında bir ışık çaktı. Dedi ki, çok sevilen Lotus dizaynına, verimlilik ve sorunsuzluk eklesem acaba ne olur? Ne oldu biliyor musunuz? Bir baş yapıt, bir satış rekortmeni, bir moda ikonu, bir sportif sürüş ikonu ortaya çıktı. Lotus’tan ilham alan Mazda, kulağı kat be kat geçti. Bu neye benzedi biliyor musunuz? Futbolu keşfeden İngilizlerle, Japon milli takımının her oynadığı maçı Japonların farklı kazanması gibi bir şey oldu. Demek ki, bir şeyi keşfetmek demek, en iyi yapmak anlamına gelmiyor!
1989 yılında ilk versiyonu ortaya çıkan MX-5 geçirdiği tüm yenilenmeler, makyajlar, geliştirmelere rağmen, ilk ortaya çıktığı fikri ve dizaynı halen koruyor. Küçük, alçak, hafif, dengeli ve sevimli. Üstelik son geçirdiği makyajla birlikte hem elektrikli açılır sert tavan opsiyonuna da kavuştu, hem de 6 ileri activematic otomatik şanzıman opsiyonuna. Dış dizayn oldukça yuvarlak hatlı, sert çizgilerden yoksun, hırçın görünmekten çok sevimli görünen tarzda. Bu yönüyle biraz kız arabası tarzı da var. Dünya’da ki en büyük rakibi olan Honda S2000’e bakarsanız eğer, onun dizaynının ise tam tersine, köşeli, sert ve keskin sporcu görünümlü olduğunu fark edersiniz. Honda Mazda’dan ilham alarak bu aracı tam 10 yıl sonra geliştirdiğini düşünürseniz eğer, dizayndaki bu ayrışma ilginç!
Aracın iç mekanı da, ait olduğu sınıfa çok uygun. Minimalist, yani herşey basit, kolay anlaşılır ve kullanımı kolay. Hiçbir süslü kısım ya da ileri teknoloji görünen bir donanım ya da dizayn unsuru yok. Plastik ve kullanılan malzeme kalitesi tek kelime ile vasat! Ama bu o kadar da kötü bir şey değil. Çünkü sahil yolunda havalı ve lüks bir şekilde gezebilmeniz için dizayn edilen, daha doğrusu sportif görünen ama sportif unsurlar taşımayan bir Mercedes CLK ya da SLK içerisinde değilsiniz sonuçta. Bu sınıf sürücülerin sadece sürüşe ve sürüş keyfine konsantre olmaları gereken, otomobili yaratırken mühendislerin bütçenin büyük kısmını motor, mekanik ve şasiye ayırdıkları, kullanıcılar için donanım, iç mekan lüksü gibi unsurların öncelikli olmadığı bir sınıf! Saf sürüş keyfi sınıfı yani! Sonuç olarak bir Mazda 3 otomobilde sizin için kabul görmeyecek basitlikte dizayn ve malzeme kalitesi size MX-5 içerisinde keyif veriyor. Çünkü amaca yönelik bir dizayn olduğunu anlıyorsunuz.