Bu konu piyasada biraz tartışılır ve genellikle de yanlış bilinenler vardır. Merak edenler için biraz fırından bilgi paylaşmak istedim.
Nitrojen gazı (N) aslında soluduğumuz hava içerisinde doğal olarak bulunan (yaklaşık %79) bir gazdır. Türkçemizde Azot olarak adlandırıyoruz.
Yani Lastiklerinize nitrojen basma terimi aslında çok doğru bir söylem değil. Lastiklerimize zaten normal hava basınca Nitrojen de basmış oluyoruz.
Gerçekte kullanılması gereken tabir; 'Nitrojen yüzdesini arttırmak' veya 'Nitrojene saflaştırmak' gibi şeyler olmalı.
Hiçbir zaman lastiklere %100 Nitrojen oranını göndermek mümkün değildir. İçinde mutlaka bir miktar su, oksijen vb. gaz/sıvı bileşenler kalır. Eskiden nitrojen uygulaması tüpten yapılırdı. Yani oksijen tüpü gibi... Bunun sıkıntısı; doldurma maliyetinin yüksekliği ve bekleyen tüp diplerinde suyun oluşmasıydı. Tüpten nitrojen basma esnasında tüp içinde oluşan devinim, bu suyun da yoğun oranda lastiğe gitmesine sebep olabiliyordu.
İşte bu sebeplerle daha sonra piyasaya Nitrojen jeneratörleri çıktı. Bunların kullanımları çok pratik, ucuz ve bitti derdi olmadan sonsuz bir kaynaktan besleniyorlar. Yani çevrenizdeki havadan! Her serviste mevcut olan bir basınçlı hava kompresörüne bağlıyorsunuz. Burada gelen hava bu jeneratör tarafından süzülerek önce neminden arındırılıyor, sonra da Azot'a yani Nitrojene saflaştırılarak lastiğe gönderiliyor.
Peki neden Nitrojeni daha saf haliyle kullanmak? Aslında bu konu ilk olarak havacılık sanayinde, uçak lastiklerinde gündeme geldi. Hem uçak lastiklerinin ömrünü uzatmak, hem de ilk pist ile temas anında oluşan aşırı ısınmayı azaltarak, bu çok kritik anda patlamaları asgariye indirebilmek ve emniyeti yükseltmek için.
Daha sonra da öncelikle ağır vasıtalara yayıldı ve hatta bazı ülkelerde ağır vasıtalarda zorunlu hale geldi. Kamyonlar, çekiciler ve otobüsler gibi...
En son ise binek otomobillerde uygulanmaları görüldü. Gerçi yarış otomobilleri, F1, ralliler de zaten uzun süredir kullanılıyordu.
Peki nasıl Nitrojen daha fazla ömür ve emniyet sağlar? Arkası yarın...
Nitrojen gazı (N) aslında soluduğumuz hava içerisinde doğal olarak bulunan (yaklaşık %79) bir gazdır. Türkçemizde Azot olarak adlandırıyoruz.
Yani Lastiklerinize nitrojen basma terimi aslında çok doğru bir söylem değil. Lastiklerimize zaten normal hava basınca Nitrojen de basmış oluyoruz.
Gerçekte kullanılması gereken tabir; 'Nitrojen yüzdesini arttırmak' veya 'Nitrojene saflaştırmak' gibi şeyler olmalı.
Hiçbir zaman lastiklere %100 Nitrojen oranını göndermek mümkün değildir. İçinde mutlaka bir miktar su, oksijen vb. gaz/sıvı bileşenler kalır. Eskiden nitrojen uygulaması tüpten yapılırdı. Yani oksijen tüpü gibi... Bunun sıkıntısı; doldurma maliyetinin yüksekliği ve bekleyen tüp diplerinde suyun oluşmasıydı. Tüpten nitrojen basma esnasında tüp içinde oluşan devinim, bu suyun da yoğun oranda lastiğe gitmesine sebep olabiliyordu.
İşte bu sebeplerle daha sonra piyasaya Nitrojen jeneratörleri çıktı. Bunların kullanımları çok pratik, ucuz ve bitti derdi olmadan sonsuz bir kaynaktan besleniyorlar. Yani çevrenizdeki havadan! Her serviste mevcut olan bir basınçlı hava kompresörüne bağlıyorsunuz. Burada gelen hava bu jeneratör tarafından süzülerek önce neminden arındırılıyor, sonra da Azot'a yani Nitrojene saflaştırılarak lastiğe gönderiliyor.
Peki neden Nitrojeni daha saf haliyle kullanmak? Aslında bu konu ilk olarak havacılık sanayinde, uçak lastiklerinde gündeme geldi. Hem uçak lastiklerinin ömrünü uzatmak, hem de ilk pist ile temas anında oluşan aşırı ısınmayı azaltarak, bu çok kritik anda patlamaları asgariye indirebilmek ve emniyeti yükseltmek için.
Daha sonra da öncelikle ağır vasıtalara yayıldı ve hatta bazı ülkelerde ağır vasıtalarda zorunlu hale geldi. Kamyonlar, çekiciler ve otobüsler gibi...
En son ise binek otomobillerde uygulanmaları görüldü. Gerçi yarış otomobilleri, F1, ralliler de zaten uzun süredir kullanılıyordu.
Peki nasıl Nitrojen daha fazla ömür ve emniyet sağlar? Arkası yarın...