Merhaba Mazdacanlar,
Belki haddime değil ama (@audiocu 'nun kışkırtmasıyla) 626 GE kasa almayı düşünenler için; almayı düşündükleri aracı seçim sürecinde, aracın başına gelmeden ve araç başında iken dikkat edecekleri hususları ve alışverişi lehine etkileyecek noktaları kendi bilgilerim doğrultusunda, dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım. Şimdiden yanlışlarım olursa özür diler ve mutlaka düzeltilmesi için yorum yapmanızı rica ederim.
Yaklaşık iki senedir 626 GE kasalar hakkında elimden geldiğince bilgi sahibi olmaya çalıştım, hala çalışıyorum da... Gerek forum ahalisi olsun, gerekse ustalarım bu konuda tecrübelerini paylaşmakta gönüllüler; sağolsunlar, varolsunlar. Acı-tatlı kendi tecrübelerimden de yola çıkarak tümünü sentezlemek zor olsa da, “şuan bir guzu (626 GE) almak istesem” ve "alım sürecini tek başıma yapacağım düşünülürse" nasıl bir yol izleyeceğimi ve hangi analizleri yapacağımı paylaşmak istedim.
Buradaki anlatacakların her ne kadar “bir araç alırken dikkat edilecek konular” çerçevesinde olsa da ben bu kadar geniş tutmayıp olayı GE kasalar üzerine minimize etmeye çalışacağım. Yine markası-modeli ne olursa olsun araç alırken dikkat edilecek forumumuza ait konularımıza da aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.
http://www.mazdagaraj.com/konular/arac-alirken-dikkat-edilmesi-gereken-hususlar.1034/
Ee konumuz 626 GE modeli olduğu için de araç başına gitmeden “ben ne alıyorum arkadaş?” sorusunun geniş cevapları için yine bu bağlantının alt kategorilerini de incelemenizde fayda var:
Mazda 626 GE (1991-1997)
Ayrıca @hakan_emre kardeşimizin hazırlamış olduğu tanıtım videosunu da buradan seyredebiliriniz:
Mazda 626 GE (1991-97) İnceleme Videosu
Hepimizin dişimizden tırnağımızdan arttırıp deneyimlemek istediği bu guzuların öncelikle hassas karaktere sahip olduklarını unutmamamız gerekir. Bu “guzular dayanıksız” demek değil tabi ki, sakın yanlış anlaşılmasın; sadece biraz daha ilgiye ihtiyaç duyarlar. Çoğunlukla da bu guzuları tercih edenler de zaten onlara ilgi gösterecek kişiler olması da işin diğer güzel tarafıdır. Neden böyle zırvaladım derseniz, hemen belirteyim: Az önce de belirttiğim gibi yaklaşık iki yıldır 626 ilanlarını takip etmekteyim. Nerede yıkık-dökük, enkaz bir 626 görsem sahibi de bir o kadar aracı konusunda bilinçsiz. Zaten bu olgular birbirini kısır döngüye sokan iki kavram bence. Buraya kadar bizi ilgilendiren bir sıkıntı yok tabi, fakat ne zamanki bu kadar aracını tanımayan birinden guzuyu satın almak gerekti (ya da bir önceki sahibi şu anki sahibine enkazını miras bıraktı) işte o zaman geri dönüşü zor olan bir yolculuğa bavulumuzu hazırlamış olabiliriz. İşte bu hassasiyet/ihmalkârlık konusundan dolayı ben -ilk etapta- araç tercihimden çok aracın o anki sahibini hem karakter hem de bir kullanıcı olarak irdelemekteyim.
Her ne kadar ilgilendiğimiz araçların yaşları yüksek olsa da, günümüz genç araçları alım-satımındaki temel alınan noktalara takılmamamız gerekse de bineceğimiz aracın ne olduğunu bilmek gerek her hâlükârda. Sonuçta çalıştık, didindik ve bir guzuya talibiz. Ailemizi, canımızı emanet edeceğiz değil mi? “Araç zaten eski, çok detaya gerek yok” diyorsanız zaten sorun da orada: Araç eski, neredeyse çeyrek asırlık, işte o yüzden belki de bu kadar ayrıntıya ihtiyacımız var.
Ortalama bir meblağı hazırladık ve ilanları göz gezdiriyoruz. Zaten koca ülkemizin ilan sitelerinde anlık olarak maksimum 100 adet satılık GE ilanı var. Bu ilanların birçoğu da -“ayağımı yerden kessin de gerisi önemli değil” felsefesini uygulamıyor iseniz- listenize bile almadığınız guzulardan oluşuyor. Ayrıca böyle bir düşünce güdüyorsanız bırakın Mazda’yı, Japon arabalarının hiçbirini seçmeyin bence. Bu enkaz elemesinden sonra geriye kaldı belki de tüm ilanların %20’si. Bunların da birçoğunu uzaklık sorunu, fiyat durumu, saçma bir şekilde koyulmuş ilan fotoğrafları, yetersiz açıklamalar, al-satçı mantığı, çok iddialı/gereksiz açıklamalar gibi etkenlerden dolayı elemek zorunda kaldınız, geriye kaldı %10! Evet, çok kısır bir oran bu aslında ama zaten olayın tadı burada. Hep dediğim gibi bu yolda sabır ve ince elemek çok önemli… Çünkü gerçekten temiz bir guzu bulursanız onun ayrıcalığını yaşamak da ayrı bir haz verecektir. Çok az sayıdaki nirvana’ya ulaşmış guzu sahiplerinden biri de neden siz olmayasınız?
İlanları not aldık ve teker teker arıyoruz. Aracın boya, kaporta, motor durumundan önce araç sahibinin alışık olmadığı, beklemediği sorulara meyil etmek lazım. Bu adımda benim için en önemli soruları şöyle sıralayabilirim:
- Araç ne zamandır sizde, aracın kaçıncı sahibisiniz?
Açıkçası çok el değiştirmiş araçlardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışırım. Çünkü çoğunlukla böyle araçlar bakım konusunda ihmal edilme olasılığı yüksek guzulardır. Nasıl olsa satacağım gibi düşünceler aracın yüzüne bile baktırmaz insanı bazı durumlarda. Ayrıca kısa sürede alım satım yapılmış ve bu tekrarlanmış ise araçta istenmeyen bir durum olma ihtimali de yüksektir. Bu olumsuz durum ya çok zor çözülebilecek ya da yüksek masraf tutacak bir sorun olabilir.
- Aracınızı genellikle hangi şehirlerde ve hangi yollarda (şehir içi/uzun yol) kullandınız? Aracı nereden (hangi ilden) aldınız?
Çoğu kişi bu soru karşısında afallayabiliyor ve genellikle karşındaki kişiyi cezbedebilmek için “şehir içi” diyor. Bu ne ifade eder diye sorarsanız: Çoğunlukla büyük şehrin sıkışık trafiğinde kullanılmış örneğin 200.000 km yapmış herhangi bir araç ile daha tenha trafiğe sahip ya da uzun yolda kullanılan araç arasında dağlar kadar fark vardır. Aracın yürüyeni, baskı balatası, motorun çalışma süresi, metal yorgunluğu gibi birçok durumu değiştirebilir. O yüzden sadece km’sine bakarak aldanmamak ya da araçtan kaçmamak gerekmektedir.
- Ne için aracınızı satıyorsunuz?
Bu soruya aldığım en enterasan cevap geldi aklıma: “Benim pastanem var kardeş, ben bu araçla (tepsilerde) pasta-kurabiye taşıyorum da şimdi bu 2000 motor olduğu için haliyle çok yakıyor, dizel bi’şey alacam!”
Bu cevaptan yüzlerce tanı çıkarılabilir. Gerisi size kalmış.
- Aracınızın bakımları en son ne zaman yapıldı? Neler kontrol edildi, neler değişti?
Çoğu guzu sahibi bakım yaptırıyor yaptırmasına da ne kadar düzenli bir şekilde oluyor bu bakımlar orası muğlak. Araç yolda kalınca mı düzeltiliyor her şey, bilemiyoruz? Ha bir de kim yaptı bunları? Mazdacı mı (ya da en azından Japoncu mu) yoksa bizim amcaoğlunun sanayideki kalfa arkadaşı mı?
- Aracınızın bakım kitapçığı/notları/faturaları var mı?
Benim için bakım kitapçıkları da bir diğer konu önem teşkil eden. Olmazsa ne olur? Hiçbir şey. Zaten aracı alınca A’dan Z’ye kontrol ettireceğim ama yine aracın eski sahiplerinin ihmalleri ve hassasiyetleri üzerine bir çıkarım işte…
- Aracın ilanda belirtilen boya, değişen ve km durumu doğru mudur? Bunların dışında bahsetmediğiniz bir durumu var mıdır?
Genellikle ısrarcı bu cümleden sonra cevaben şöyle yanıtlar gelir: “Ya geçen gidiyordum xxx oldu, zamanım olmadı, yaptıramadım. xxx sorunu var ama onun masrafını düşeriz. Bre müslüman (!) üç dakika önce neden söylemiyorsun ya da ilanda neden bu bilgi yok?
Ayrıca şu cümleyi konuşmanızda mutlaka bir yerlere sıkıştırın: “Söylediklerinizin dışında, ben bilmiyordum deme ihtimali olan bir durum var mıdır sizce, araç başına geldiğimizde kimsenin zamanını çalmış olmayalım?” gibi... Bu sorunun cevabı iki türlü analiz edilebilir: Birincisi; satıcı aracına güveniyor/güvenmiyor. İkincisi satıcı aracıyla ilgilenmiş/ilgilenmemiş aracını tanıyor/tanımıyor.
Km'de oynanma olayının da acı tecrübesini yaşamıştım eski aracımda. Ne hikmetse bazen çok takıyoruz böyle şeyleri, ben de dahil olmak üzere...
- Sonrasında kaporta, boya, motor, alt takım gibi klasik soruları da ekleyebiliriz...
Değişen, boyanan yerler varsa ve şu anki sahibi sırasında olmuşsa fotoğraflarını sormayı unutmamak gerekir. Ayrıca bu yaştaki araçların tabi ki boyası, belki de değişeni olacaktır. Ama hep dediğim gibi "ne için değiştiği/boyandığı?" asıl önemli olan sorudur.
Bu görüşmenin cevaplarını not almalıyız kesinlikle. Çünkü aynı soruları cümleleri değiştirerek araç başında tekrar soracağız, eksper raporuyla kıyas yapacağız. Çelişkili cevaplar varsa ya da yoksa kullanıcısı hakkında kafamızda olayları şekillendireceğiz. Ayrıca aldığımız notlar ile tramerdeki kaza, km, sahiplik süresi, ilk tescil tarihi gibi kayıtlarını karşılaştırıp, şuan ki sahibinin kullandığı süre zarfında olan olayları karşılaştırıyoruz.
Bu SMS ile yollanan bilgiler her zaman doğru çıkmasa da en azından birkaç bilginin cebimizde kalması konusunda önemlidir. Ayrıca ilk tescil tarihi, aracın trafiğe çıkış tarihidir ve sistemdeki/ruhsattaki bu bilgi aracın model yılıyla büyük farklılık gösterir ise (örneğin araç 94 model ilk tescil tarihi 2003) bu aracın trafikten bir şekilde çekilip tekrar sokulduğu anlamını taşır. Bu da birçok kuşkuya neden olur.
Son sahiplik süresi/ruhsattaki tescil tarihi sahibinin “araç ne zamandır sizde?” sorusuna verdiği cevaplara uygunluk göstermelidir. Km ve hasar kayıtları son sahibi zamanında ise yine bunlara dikkat edilmesi gerekebilir. Buraya kadar sınavı geçildiyse araç başına geldik demektir.
Yine araç başında şasi, motor numarası, plaka, motor hacmi gibi bilgilere de bakmayı unutmamak gerekir. Bunun yanında araç LPG’li ise LPG tankı ne zaman değişti, ruhsata işli mi diye de bakmakta fayda var.
Araç başında kesinlikle bilgilerinizi, varsa ustalığınızı saklayın. “Ben ustayım, ben konunun piriyim, ben bilirim” tavırlarına girmeyin. Çünkü bu sefer karşı taraf sizinle psikolojik bir yarışa girebilir. Ayrıca size "yalan söyleme" ihtimalini ortadan kaldırırsınız. Bu ihtimal ortadan kalkarsa da çoğunlukla sorulan sorulara “bilmiyorum” cevabını alırsınız. Benim izlediğim yol daha çok “hiçbir şeyden haberim yok, ben neden buradayım?” rolüne bürünmektir. Bu sefer size samimi ve şeffaf davranıyorsa (yani sizin araçlar hakkındaki bilginizden çekindiği için değil de kendi karakterinden dolayı dürüst ise) aracı detaylı bir şekilde incelmeye hak kazanmıştır derim. Satıcı eğer aracını bu dakikada gereğinden fazla allayıp-pulluyorsa da teşekkür eder kaçarım.
Geldik aracın başında detaylı incelemeye. Tabi bu durumda yalnızız. Usta’mıza daha haber vermedik. Eğer ki ön görüşmeyi geçerse sonra top ustamızda, sonrasında eksperlerde falan…
Öncelikle şöyle bir aracın etrafında geziniyoruz. Aracın duruşuna, boyasına, çürüğüne ve en önemlisi de belki ilandaki fotoğraflarla olan benzerliğine bakıyoruz. Sahibinin söylediği kaporta durumu ile eşleşiyor mu? Kapı ayarları ve etek çizgileri düzgün mü? Çamurluk, kaput gibi parçaların çizgileri simetrik duruyor mu?
Bunları yaparken bir yandan da araç sahibini kesiyoruz, bizi rahat mı bırakıyor yoksa bir şeyler anlatmaya çalışıp manipüle mi ediyor?
Ayrıca hemen belirteyim, bu inceleme işleri kanımca aceleye kesinlikle gelmez. Eğer ki araç sahibi buluşmaya gelmeden önce “şu kadar kısıtlı zamanım var" veya siz detaya indikçe "hadi birader" falan diyorsa buluşmanızı ertelemeli/iptal etmelisiniz bence.
Hazır dışarıdayız, yol ile tek bağlantı noktamız olan lastiklerin de durumunu incelemeden başlamalıyız değil mi? Hele ki iyi bir lastik takımının yaklaşık 1000 liraya yakın olduğu şu günlerde… Üzerindeki lastik ve jant ölçüleri orijinal ebat olan 14” 195/65 değerlerine yakın mı? 17” gibi çok farklı ölçülerde kullanılmış jantlar alt takımı ve direksiyon kutusunu şimdiye kadar ağlatmıştır bile. Hadi sağlam olsalar da bir gün bize masraf çıkaracaklardır emin olun. Bu durumda dört adet de jant masrafımız da oldu, gözümüz aydın.
Aracın etrafındaki tavafımızdan sonra tek tek kapılarını açıp bismillah diyoruz. Sağ arka kapıyı açtık, koltuğa oturduk.
Bu kapıdan başlamamın nedeni batıl inançlar değil tabi; bu perspektiften araç daha geniş ve detaylı görünüyor bence, direk direksiyona oturulduğunda çerçevenin tamamını göremeyebiliyor insan.
Tavan döşemelerini, koltuk kılıflarını, kapı kolçaklarını ve döşemelerini, cam açma tuşlarını, tavan ve kapı aydınlatma lambalarını kontrol ettik inceden. Kafamızı çevirdik arkaya, hoparlörler-pandizot ne alemde? Kimse kusura bakmasın bu söyleyeceğimden dolayı ama bu konuda ben aşırı orijinalciyim. Hoparlörleri değiştirmek için oraya tahtadan bir şeyler kestirilmiş mi? En azından eski haline döndürülebilir mi?
Arka koltukta otururken hemen kafamızı sağa çeviriyoruz. Hemen yanımızdaki çamurluk kenarı çıkıntılarının olduğu iç kısımlardaki boya parlak mı? Buraların vernikleri (dış kaporta boyasına nazaran) daha mattır. Eğer ki buralardan darbe aldıysa boyanmak zorundadır ve bu da kendini parlaklığıyla belli etmektedir. Sonra diğer tarafı da aynı şekilde tabi ki gözden geçiriyoruz...
Sonrasında bakıyoruz inerken hala açık olan kapımız (eğer ki düz bir zemindeysek) şimdiye kadar kapandı mı? Genelde çok sık kullanılan kapılarda (özellikle şoför kapısı) zamanla açık durmamaya başlıyor. Ya da herhangi bir kazadan dolayı oynayabiliyor. Keza döşemeler (yine özellikle kapı döşemeleri) de aynı ölçüde aracın ne kadar kullanıldığı hakkında km sayacı kadar önemli bilgiler vermekteler.
İnerken aracın B sütununa ve kapı menteşelerini de göz ucuyla inceledik. Sol ön kapı içinde bulunan lastik basıncı etiketi, sağ tarafta B sütununda bulunan araç bilgi (ve varsa airbag) etiketini de gördük. İndiğimiz kapının ve diğer kapıların da sütunlarını ve fitillerini de gözden geçirdikten sonra artık ön kısma geçebiliriz.
Bu arada fitil deyip geçmeyin. Bu ve bunun gibi bazı ekstrem parçaların çıkması büyük ihtimalle sizinkinden daha kötü olacaktır. En iyi ihtimalle temiz çıkma bulsanız dahi istenilen fiyat dudak kremi kullanmanıza neden olabilir. Servisteki fiyatlarını söylemiyorum bile...
Ön kısma geldik. Koltuk döşemeleri, güneşlik, kapı döşemeleri, kapı fitilleri, A sütunu, menteşeler, kapı eşikleri gibi yerleri inceleme faslını tekrarladıktan sonra geçiyoruz konsol/torpido kısmına.
Kapı eşiğindeki plastik parçaların olmaması veya buralarda boya olması (direklerde/sütunlarda olduğu gibi) aracın yan taraftan küçük sayılmayacak bir darbe aldığına işarettir.
Direksiyon/vites topuzu/vites körüğü yıpranması ile km bilgisi orantılı mı? Gösterge aydınlatması ve çerçevesi bize ne söylüyor? Çerçevede deforme/kırık var mı? Var ise neden var? Aydınlatma tamiri açısından söküldü ise aydınlatmalar şuan canlı mı?
Havalandırma petekleri ne durumda? Yine bozuk para kısmı, orta konsoldaki bardaklık (ki bunlar en hassas parçalar) sağlam mı? Konsol üstünde çatlamalar (dikkat edilmediğinde yine kronik bir problem) var mı? Elektronik kısımlar (aydınlatma tuşları, cam ve ayna düğmeleri) ne durumda?
Tüm bunların kusursuz olması beklenemez belki ama dediğim gibi bu gibi incelemeler aracın yorgunluğu hakkında çıkarımda bulunmamıza çok yardımcı olmaktadır.
Geçtik bagaj tarafına. İçeriden açtık bagaj kapağımızı. Fitillerle birlikte sağ ve sol tarafta bulunan yuvarlak fabrika çıkışlı etiketler duruyor mu, ilk bakacağımız nokta bu olmalı bence. Çünkü arkadan büyük kazası olan araçlarda bu kısım deforme olan ve mecburen boyanan noktalardır.
Bagaj içindeki zemin döşemesini kaldırdık. Zemindeki fabrikada atılan kaynaklarda oynama var mı? Tabandaki sacın bağlantı noktaları, alçaklı-yüksekli kanallar ve robotlar tarafından atılan puntolar düzgün mü? İçeride su almasından dolayı başlayan çürümeler görülüyor mu?
Arka koltukların arka kısımlarını da inceledikten sonra sağ ve sol taraftaki döşemelere geçelim. Bu yan döşemeleri birer adet klips tutmakta. Gerekirse sahibinden izin alarak, ya da çaktırmadan bunları çıkardık ve amortisör kulelerini kontrol ettik. Çamurlukların iç kısımlarında doğrultma/çekiç izleri var mı?
Bagaj kapağının iç kısmına bakıyoruz sonrasında... Döşemesi (yalıtım keçesi) var ise klipslerini kontrol etmeliyiz. Darbe alırsa mutlaka bu klipsler sökülecektir ve bizim usta kaportacılar tarafından birçoğu kaybedilecektir. Eğer ki döşeme yok ise (her modelde olmayabilir) işimiz daha kolay. Çektirme ve doğrultma izleri mevcut mu, bakalım? İçeriden boya atılmış mı? Kapağı tutan U şeklindeki kollar düzgün mü?
Hazır arkadayız yine bir egzoz incelemesi yapalım: Egzoz ucunun iç kısmında yağ yakmasında çokça görülen kurum lekelerini kontrol ettik. Tamponun duruşu normal mi? Bunun yanında arka farlar ne durumda? Orijinal markası olan Stanley mi yoksa yan sanayi mi? İçlerinde su almasında kaynaklı buhar veya tortu var mı? Stopların duruşlarındaki simetri bozukluğunu ve dolayısıyla arkadan alınmış darbe ihtimalini de böylece inceledik.
Tavanı da unutmamak lazım tabi… Işığın geldiği yöne doğru dönük şekilde araç tavanında göçük, dalga, macun/boya çatlağı gibi durumların da kontrolünü yaptık. Sunroof varsa kenarlarında çürüme emareleri görülüyor mu? Buraya kadar güzel gidiyor gibi…
Yine büyük kazası olup olmadığını anlamak için hazır araç dışarısındayız camları kontrol etmeden geçmeyelim. Yan camların, ön ve arka camların markaları yine aynı mı?
Büyük kazalarda ve takla durumlarında bu camlar haliyle patlar ve çoğu zaman yan sanayisi ile değiştirilmek zorunda kalır. Tabi bunun yanında hırsızlık veya bir şey düşme olaylarını da göz önünde bulundurmak gerekir.
Bu kısımdan da geçerli not aldıysa guzucuk, geldik ön tarafa. Bu arada aracı hala çalıştırmadık. Nedeni eğer ki araç sahibi yoldan gelmişse motoru mümkün olduğu kadar soğutmak. Ayrıca motor durumu bu araçların en son bakılacak noktası. Belki kaportayı veya mekanik kısımları bir şekilde hallettirebiliyoruz ama işin içine iç güzelliği girdiğinde bu iş kadar kolay olmuyor.
Kaputumuzu kaldırmadan önce ön panjur ve tampon duruşlarını da kontrol ediyoruz. Farlar ve sinyaller Koito marka ise orijinaldir. Değilse değiştirme gereğini sormalıyız... Ayrıca ön panjurdaki, arka bagaj kapağındaki ve direksiyondaki Mazda logoları birbiriyle uyumlu mu, kontrol ediyoruz. Bu konuyla ilgili detaylı bilgiye şu bağlantıdan ulaşabilirsiniz:
Mazda 626 GE (1991-97) Çeşitli Farklılıklar
Kaputumuzu kaldırdık ve hemen kaput altındaki yalıtım keçesine ve kaputun menteşelerindeki bağlantı vidalarına bakıyoruz. Önden kazası olan çoğu araçlarda yine bahsettiğim gibi bu keçeyi tutan klipsler sökülürken veya kaza anında kırılıyor. Fabrika etiketlerini ve varsa doğrultma/çektirme izlerini de baktık...
Sonra geldik sağ ve sol kısımlardaki (bagaj kısmında bahsettiğim) yuvarlak ya da dikdörtgen bantlara. Bu bantlar yok ise (eğer ki kendiliğinden düşmediyse) çamurluk büyük ihtimalle çıkarılıp takılmıştır. Yine aynı eksende bulunan vida başları kontrol edilebilir. Vidalar sökülürken, vida başlarında anahtar tarafından bırakılan izler olur.
Sırada en önemli üç nokta var: Amortisör kuleleri, podyeler ve şasi. Bunlara eksper bakacak ama yine de bir gözden geçirelim. Belki teste sokmaya gerek duymayacak kadar kötüdür?
Amortisör kuleleri yine yandan alınan büyük darbelerde ciddi hasar görmüşse mutlaka ve mutlaka belli olur. Hiçbir usta el, bunu fabrika gibi düzeltemez. Düzeltse bile buraları boyamak zorundadır. “Normalde de boyalı değil mi?” derseniz bir fark var: Fabrikada motor iç kısmına atılan boya daha mat ve cilasızdır. Eğer ki buralar sonradan boyanmışsa podyeler ile birleşen noktalarda da sorunlar mevcuttur demektir. Artık şasiye bakmaya bile gerek yoktur bence…
Amortisör deyince aklıma geldi. Amortisörlerimizi kontrol etmek için şuan elimizde olan aracın üstüne abanıp bırakma yönteminin kullanabiliriz. Araç yukarı salınım yaptıktan sonra bunu tekrarlıyor ve tekrar tekrar esniyorsa amortisörlerimizin sorunlu olduğunu söyleyebiliriz.
Ön ızgaraya geldik. Yine genellikle kaza sonrası kırılan ve bir daha da ömrü billah temin edilmeyen ön kirişlerin oradaki iki parçadan oluşan siyah plastik kısma. Varlığı çok şey ifade etmese de yokluğu bence çok şey anlatmaktadır. Yine bu kirişlerde bulunan fabrika etiketlerini de unutmamak gerekir.
Motor takozları, hava filtresi kutusu, buji kabloları (buji kablolarının üst kapakta düzenli bir şekilde sıralanmasını sağlayan küçük parçalar) ve bunun yanında usta elektrikçiler tarafından kesilip eklenmiş/boşa sallandırılmış kabloların varlığı, “ben buraya ait değilim” dercesine bağıran yan sanayi bile olmayan başka bir araca ait varlıklar da bize birçok şey ifade ediyor. Tabi bu parçaları tanımak için de bolca görsel hafızamızı geliştirmemiz gerekmekte.
Bunun yanında üst kapakta terlemenin olup olmadığı ve hatta motorun yıkanıp-yıkanmadığı da benim için önemli hususlar. Ben de aracın motorunu arada sırada ustama yıkatıyorum, fakat bu iş araç satılırken yapılırsa aklımda başka şeyler uyandırabiliyor. Yağ kaçakları gibi kusurları örtbas etmenin ve bununla birlikte “ufff motora bak kız gibi” dedirtmenin güzel bir yolu bence…
Tüm buraya kadar sınavı geçiyorsa guzu, sıra geldi motoru çalıştırmaya. Oturduk şoför koltuğumuza ve sakince anahtarı iki tık çevirdik. Göstergedeki ışıkları kontrol ettik, dört sefer bip’leyen uyarı sesini de duyduysak sorun yoktur.
Yanmayan/sönmeyen uyarı işaretleri, hararet ibresinin konumu, LPG var ise şu anki benzin miktarına kadar olan detayların da notunu aldık.
ABS ve varsa Airbag uyarı lambaları belirli bir süre yandıktan sonra sönmelidir. LPG kullanan araç sürücülerinin çoğunlukla yaptığı üzere çeyrek deponun altına düşürülmüş yakıt, o sırada çalıştığını düşünen depo içindeki garibim benzin pompasını soğutamadığından, zamanla pompanın yanmasına ve hatta daha kötü sonuçların doğmasına neden olmaktadır.
Motorumuz da soğumuş ise marşa basmanın zamanı geldi artık. Marşı rahatlıkla aldıysa, ikiletmediyse şimdilik sorun yok gibi. Tabi bu kasalarda kronik diyebileceğimiz ve saç yolduran rölanti dalgalanmasının testine daha sıra gelmedi...
Arkamıza yaslandık ve aracın motoru yaklaşık 1500-2000 devirlerde ısıtmasını bekliyoruz. Bu sırada direksiyonu sol sağ yapıp bir yandan devir saatini kontrol ediyoruz, farları açıp kapatıyoruz, camları test ediyoruz. Bu uygulamaları yani akım çeken bu işlemleri araç normal ısıya ulaştığında tekrar yapmalıyız. Direksiyonu çevirdiğimizde devirde hafif hafif yükselmeler var ise sorun yoktur. Aracımız ısındı ise yavaş ve eşit oranda yükselecek şekilde ayağımızı gaza dokunduruyoruz. 4-5 bin devirden sonra bir anda çekip devir saatinin düzenli bir şekilde düşüp düşmediğini, tekleyip teklemediğini, egzozdan patırdama veya motordan silkeleme olup olmadığını kontrol ediyoruz.
Normal şartlarda devir ibresi düşüş adımları şu şekilde olmalıdır: Ortalama 1300 devir birinci durak yarım saniye gibi bir duruş, 1000 devir ikinci durak yine yarım saniye gibi bir duruş, sonrasında ayarlanmış olan 700-800 aralığındaki sabit duruş.
Videosu için buraya bakabilirsiniz:
Tabi bu sırada uygun sıcaklığa ulaşmışsa motorumuz LPG’ye geçişi ne durumda. Bize fark ettirdi mi yoksa stabil şekilde bir geçiş mi sağladı? (LPG kullanmadığım için detayları çok bilmiyorum, bilen arkadaşların yine yazması faydalı olacaktır)
Sonra araç sahibini koltuğa oturtup yine yüksek devirlerde gaz vermesini istiyoruz. Egzoza bakıp mavi/beyaz duman var mı diye kontrol ediyoruz.
Artık motoru dinlemeye geldi sıra. Motor demişken; aracın motoru daha önce rektefiye olduysa ne zaman, ne için, kim tarafından gibi ayrıntılar çok çok önemli yine. Yine bakımları ne zaman yapıldı, en son bakımda neler değişti ve hepsinden önemlisi triger ne zaman değişti diye soruyoruz. (@Oğuzhan’a hatırlatmasından dolayı teşekkürler.)
Tabi trigerin değiştiği zamanı gösteren bir kayıt yoksa her ihtimale karşı yine ustamıza bir göstermekte fayda var derim. Hatta açmışken değiştirmek daha hayırlıdır. Her ne kadar triger kayışının kopması diğer araçlarda olduğu gibi bu guzularda büyük masraflara yol açmasa da yolda kalmanın de gereği yok değil mi?
Geldik yine motor başına. Yağımızı - suyumuzu kontrol ettik. Yedek su deposunda su oranı ne durumda? (Benim yapmadığım ve sonuçlarına katlandığım nokta burası…)
Radyatör kapağını açtık, su kabarcığı çıkarıyor mu? Çıkarıyor ise contalarda sıkıntı var demektir. Hava akışmetresindeki sensorü çıkardık araç istop etmeli ya da en azından kendini silkelemelidir. Ayrıca biz bu işlemleri yaparken hava yüksek sıcaklıklarda ise bir süre sonra aracımız motor suyunu soğutmak için fan açmış ve birkaç dakika içinde kapatmış olma ihtimali yüksektir.
Araçta hangi yağ olduğunu ve ne zaman koyulduğunu öğrenmemiz mutlaka bu durumda şart. Çünkü motor kusursuz olsa bile uygun olmayan viskozitedeki veya değişimi gecikmiş bir yağ farklı sesler çıkarttırabilir motora. Yine motorun sesi ile birlikte motorda sarsıntı olup olmadığına, kayışlarda ve dinamoda farklı seslerin varlığına dikkat ediyoruz.
Motor üstündeki yağ koyma kapağını açtık. Klasik olarak üfleme denilen şeye ve genelde aşırı yağ yaktığında ortaya çıkan beyaz duman çıkma olayını kontrol ediyoruz. Yine aynı kontrolü yağ çubuğunu çıkarıp yanma odasındaki durumu gözlüyoruz. Bu kısımları çok bilmediğimden ve de zaten ustalarımızın bu işleri detaylı kontrol edeceğinden dolayı atlıyorum.
Her ne kadar rölantide tam verimli çalışmasa da klimamızı da test edelim bu arada. Arada sabit bir şekilde 2000-2500 devirlerde gaz verelim, soğutma şiddeti artıyor mu? Hava yollarını değiştiren tuşlar (ve sedan kasalarda mevcut olan swing özelliği) aktif bir şekilde işlevini yerine getiriyor mu? Rölantide klima çalışıyorken kompresörden cızırtı şeklinde ses geliyor mu? Geliyor ise çok takılmamak lazım, kronik denilebilir.
Bu testleri de yaptıktan sonra klimayı kapatalım ki aracın performans ölçümlerinde "klimanın etkisidir" diyebileceğimiz bir şüphe kalmasın aklımızda...
Tabi yola çıktığımızda yine bir klimayı açıp rölantideki değişimleri incelemekte fayda var. Yürürken klima açtığımızda rölantide sapıtma, aşırı dalgalanma ya da boşa aldığımızda veya vites değiştirirken rölantinin aşırı düşmesi ya aracın istop etmeye kadar gitmesi bir yerlerde sorun olduğuna işarettir.
Artık bir test sürüşüne çıkalım değil mi? Bindik koltuğumuza ve aracımızı mümkün olduğunca (düz zeminde isek) gaz vermeden kaldırmaya çalışalım. Burada hem baskı balatanın hem de aracın çekişi ve rolantisi hakkında bilgiler edinebiliriz. Araç çok sallandı ise kalkışta bu sefer hafif gaz vererek deneyelim. Yine aynı şey oluyor ise baskı balata hakkında kötü şeyler düşünebiliriz.
Ayrıca sahibi izin verirse baskı balata testini ilkel denilebilecek şu şekilde de yapabilirsiniz: Aracın el frenini çekin, vitesi 5'e takın ve hiç gaz vermeden sadece debriyajdan çok yavaş şekilde ayağınızı kaldırmaya başlayın. Araç tepki veriyor, gitmeye çalışıyor ise kavramada sıkıntı yoktur. İstop ediyor ise anormaldir.
Testimizi mümkün olduğunca bozuk yollarda ve düşük hızlarda yapıyoruz öncelikle. Çukurlu yollarda aracın alt takım ve direksiyon tepkilerini ölçüyoruz. Sesler, lokurtular ne durumda? Direksiyon olması gerektiğinden sert mi? Dönüşlerden sonra kendini topluyor mu? Amortisörler çukurları ve darbeleri ne derece emiyor? Dönüşlerde rölanti düşüşü veya önden gelen ses/titreşim mevcut mu? Arada ani dönüşler ve salınımlarda araç çok yatıyor mu? Hızlı girilen virajlarda (olması gerektiğinden daha az hızlarda) önden/arkadan kayma yapıyor mu? Vites geçişleri sırasında (her ne kadar bu kasaların sert olsa da) titreşim, ses, zorlanma oluyor mu? Frenler ve ABS sistemi ne durumda? Düşük hızlarda (örneğin 5-10 km/s gibi) ikinci viteste kalkarken araç kendini toplayabiliyor mu?
Hazır yavaş gidiyorken azıcık daha hızlanıp ABS’yi devreye sokup deneme yapabilirisiniz. Aktif bir şekilde çalışıyor mu? Hız yapmaya başladığınızda ise fren yaptığınızda (ABS devreye girmese dahi) araç sağa veya sola kayma/dalma yapıyor mu diye bakmak gerekir tabi...
Fren deyince, uygun bir şart bulup el frenini de kontrol etmek kesinlikle gerekli. Yine bu kasalarda fren merkezi problemi görülmekte ve tedavisi tuzlu olabilmektedir.
Biraz daha hızlanalım. Aracın çekme yapıp yapmadığını, direksiyondaki titreşimleri, vites geçişlerinde veya belirli bir devirden sonra yığılma yaşayıp yaşamadığını, araç stabil bir şekilde hızlanabildiğini, mevcut hıza göre düşük viteslerde (ortalama 3-4bin devirlerde) tepkilerinin nasıl olduğunu gibi konuları da test ettikten sonra artık içimize sindiyse, aklımıza yattıysa ustamızla da bir görüşme yapmak için satıcıyla vedalaşıyoruz.
Tabi yine ustamız daha iyisini bilir, diyerek tüm bu testi de çok kafamıza takmıyoruz. Araçtan elektrik aldıysak ustamızın yanına gidip özellikle aklımıza takılan kısımlara daha çok dikkat etmesi adına uyarıyoruz.
Bu durumda satıcı ile “en son ne olur?” gibi pazarlıklara hiç girmem genelde. Bu yapılacak en son iştir kanımca. Çünkü ustamın incelemesinden ve eksper raporundan sonra belki de gereğinden fazla bir fiyata anlaşmış olunma ihtimalini varsayarsak en güzeli en son değerlendirmelerin bittiği anı beklemektir…
Not: Bu sizin ilk sabır testinizdi. Bu yazıyı okumayı başardıysanız temiz bir 626'yı bulma konusunda azminiz yüksek demektir.
İkinci bir not: Yukarıda araç başında yapılması önerilen, uzun uzun yazılan tüm kontroller test sürüşü de dâhil en fazla yarım saatinizi alacaktır. Bu işler ne kadar zormuş ya da bu kadar şeye bakılır mı diye karamsar olmamanızı rica ederim. Ayrıca yukarıda bahsedilen konularla ilgili görseller konu sonuna eklenmiştir. Terimlerle ilgili yanlışlıklar olabilir o yüzden fotoğraflarda yerler işaretlenmiştir.
Forumumuza üye olmayan arkadaşlarımız için ekstra bir not: Burada yazılanlar “bir kullanıcı tarafından hazırlanan” bilgilendirme amaçlı bir yazıdır. Yukarıda bahsedilen noktaların hepsinde de kusursuz bir 626 bulmak zaten imkânsıza yakındır. O yüzden hiçbir zaman şurası şöyleyse araç alınır ya da alınmaz demiyorum, dememişimdir, demem de… Zaten bu konuda ne ben ne de diğer kullanıcılar Mazda adına birer otorite değildir. Fakat aracın kusurlarını bilmek bir sürücü olarak her zaman önemlidir. Örneğin alacağınız aracın lastikleri ömrünü bitiriyorsa ne “o araç alınmaz diyebiliriz” ne de siz o araçtan sırf bu yüzden vazgeçmelisiniz. Ama bu ve bunun gibi kusurlarını bilerek aracı almak yolda lastiğin yarılıp sizin uçmanızdan tabi ki daha hayırlıdır.
Saygılar...
Önemli Not: Aşağıda belirtilen ipuçlarının varlığı veya yokluğu hiçbir zaman kesin bilgiler içermemektedir.
Bahsedilen ayrıntılardaki unsurlar bakacağınız araçta yok ise tekrar irdelenmeli; var ise de kesin orijinaldir diyerek pas geçilmemelidir.
- Fabrika tarafından yapıştırılan etiketler (sarı), atılan puntolar (mavi) ve yapılan kaynaklar (kırmızı). Bunların varlığı aracın en azından aracın çok büyük bir darbe almadığının göstergesi olabilir.
- Bagaj yalıtım döşeme klipsleri (kırmızı) ve bagaj darbe takozları (pembe): Bunların yokluğu her ne kadar kendiliğinden düşme ya da döşemeyi söküp takarken kırılma ihtimaline de dayansa da yine de kazadan alınabilecek darbe ihtimalini de gözden geçirmek gerekir.
- Bagaj içindeki üretim esnasında atılan yalıtım maddesi (mavi) fabrika çıkışı girintili çıkıntılı olan ve büyük darbelerde formu bozulabilecek olan şekiller (kırmızı) ve mat boya durumu (yeşil): Yine büyük darbe alan bir araçta buralar mecburen doğrultulacak ve ziyadesiyle boyanacaktır.
- Yine fabrika tarafından atılan puntolar (kırmızı) ve nedenini bilmediğim etiketler (sarı). Bagaj su almışsa bıraktığı kireç, toz, toprak kalıntıları (turuncu).
- Yandan alınan büyük darbeler sonucu oynandığında ya düzeltildiğinde ilk kendini belli edecek yerler. Bu yerler robotlar tarafından düzgün bir şekilde birleştirildiğinden ve fabrikada tüm motor iç kısmına daha mat bir boya atıldığından; sonraki alınan darbeler sonucu bu kısımlar orijinali gibi düzgün onarılamaz, aynı şekilde boyanamaz.
- Sökülüp takıldığını veya herhangi bir sebepten dolayı anahtar değdiğini belli eden civata üstündeki anahtar izleri (kırmızı). (Üstteki kırmızı halka içindeki civatada anahtar izi var)
Fabrika tarafından konulan bantlar (sarı).
- Büyük darbelerde genellikle simetrisi bozulan yine mat bir boyaya sahip bölgeler (mavi). Üretim esnasında atılan bantlar (sarı).
- Aracın yandan aldığı büyük darbelerde veya taklalarda ya da hırsızlık gibi durumlarda kırılmış olabilecek camların markasına bakılacak yerler.
- Terletme yapan üst kapak contası (kırmızı) ve bujilerin düzgün bir şekilde ilerleyip motor sıcaklığından koruyan küçük kanallı parçalar (sarı).
- Üretim esnasında yapıştırılan "lastik basınç", "araç bilgi", "çocuk kilidi", "yağ bilgisi" gibi etiketler. Bunlar yok diye aracın iç kısmı boyanmış ya da darbe almış diyemeyiz tabi ki. Ama yine de incelemekte fayda vardır.
1 numaralı yer: Üretim aşamasında boyanan ve dış kaportaya göre (3) (fotoğraf yanıltsa da) daha mat olabilecek yer.
2 numaralı bölge: Genelde 1 numaralı yer ile aynı canlılıkta olmak kaydıyla kaportanın (3) sonradan tekrar boyanırken içeri kaçan boya zerreciklerinden dolayı mat bir görünüm alan kısım.
3 numaralı bölge: Fabrika sonrası tekrardan kullanıcı tarafından boyanmış kısım.
- Ön far, sinyaller, çamurluk sinyallerinin (kırmızı) ve arka farların markasına (sarı) bakılacak olan yerler.
Belki haddime değil ama (@audiocu 'nun kışkırtmasıyla) 626 GE kasa almayı düşünenler için; almayı düşündükleri aracı seçim sürecinde, aracın başına gelmeden ve araç başında iken dikkat edecekleri hususları ve alışverişi lehine etkileyecek noktaları kendi bilgilerim doğrultusunda, dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım. Şimdiden yanlışlarım olursa özür diler ve mutlaka düzeltilmesi için yorum yapmanızı rica ederim.
Yaklaşık iki senedir 626 GE kasalar hakkında elimden geldiğince bilgi sahibi olmaya çalıştım, hala çalışıyorum da... Gerek forum ahalisi olsun, gerekse ustalarım bu konuda tecrübelerini paylaşmakta gönüllüler; sağolsunlar, varolsunlar. Acı-tatlı kendi tecrübelerimden de yola çıkarak tümünü sentezlemek zor olsa da, “şuan bir guzu (626 GE) almak istesem” ve "alım sürecini tek başıma yapacağım düşünülürse" nasıl bir yol izleyeceğimi ve hangi analizleri yapacağımı paylaşmak istedim.
Buradaki anlatacakların her ne kadar “bir araç alırken dikkat edilecek konular” çerçevesinde olsa da ben bu kadar geniş tutmayıp olayı GE kasalar üzerine minimize etmeye çalışacağım. Yine markası-modeli ne olursa olsun araç alırken dikkat edilecek forumumuza ait konularımıza da aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.
http://www.mazdagaraj.com/konular/arac-alirken-dikkat-edilmesi-gereken-hususlar.1034/
Ee konumuz 626 GE modeli olduğu için de araç başına gitmeden “ben ne alıyorum arkadaş?” sorusunun geniş cevapları için yine bu bağlantının alt kategorilerini de incelemenizde fayda var:
Mazda 626 GE (1991-1997)
Ayrıca @hakan_emre kardeşimizin hazırlamış olduğu tanıtım videosunu da buradan seyredebiliriniz:
Mazda 626 GE (1991-97) İnceleme Videosu
Hepimizin dişimizden tırnağımızdan arttırıp deneyimlemek istediği bu guzuların öncelikle hassas karaktere sahip olduklarını unutmamamız gerekir. Bu “guzular dayanıksız” demek değil tabi ki, sakın yanlış anlaşılmasın; sadece biraz daha ilgiye ihtiyaç duyarlar. Çoğunlukla da bu guzuları tercih edenler de zaten onlara ilgi gösterecek kişiler olması da işin diğer güzel tarafıdır. Neden böyle zırvaladım derseniz, hemen belirteyim: Az önce de belirttiğim gibi yaklaşık iki yıldır 626 ilanlarını takip etmekteyim. Nerede yıkık-dökük, enkaz bir 626 görsem sahibi de bir o kadar aracı konusunda bilinçsiz. Zaten bu olgular birbirini kısır döngüye sokan iki kavram bence. Buraya kadar bizi ilgilendiren bir sıkıntı yok tabi, fakat ne zamanki bu kadar aracını tanımayan birinden guzuyu satın almak gerekti (ya da bir önceki sahibi şu anki sahibine enkazını miras bıraktı) işte o zaman geri dönüşü zor olan bir yolculuğa bavulumuzu hazırlamış olabiliriz. İşte bu hassasiyet/ihmalkârlık konusundan dolayı ben -ilk etapta- araç tercihimden çok aracın o anki sahibini hem karakter hem de bir kullanıcı olarak irdelemekteyim.
Her ne kadar ilgilendiğimiz araçların yaşları yüksek olsa da, günümüz genç araçları alım-satımındaki temel alınan noktalara takılmamamız gerekse de bineceğimiz aracın ne olduğunu bilmek gerek her hâlükârda. Sonuçta çalıştık, didindik ve bir guzuya talibiz. Ailemizi, canımızı emanet edeceğiz değil mi? “Araç zaten eski, çok detaya gerek yok” diyorsanız zaten sorun da orada: Araç eski, neredeyse çeyrek asırlık, işte o yüzden belki de bu kadar ayrıntıya ihtiyacımız var.
Ortalama bir meblağı hazırladık ve ilanları göz gezdiriyoruz. Zaten koca ülkemizin ilan sitelerinde anlık olarak maksimum 100 adet satılık GE ilanı var. Bu ilanların birçoğu da -“ayağımı yerden kessin de gerisi önemli değil” felsefesini uygulamıyor iseniz- listenize bile almadığınız guzulardan oluşuyor. Ayrıca böyle bir düşünce güdüyorsanız bırakın Mazda’yı, Japon arabalarının hiçbirini seçmeyin bence. Bu enkaz elemesinden sonra geriye kaldı belki de tüm ilanların %20’si. Bunların da birçoğunu uzaklık sorunu, fiyat durumu, saçma bir şekilde koyulmuş ilan fotoğrafları, yetersiz açıklamalar, al-satçı mantığı, çok iddialı/gereksiz açıklamalar gibi etkenlerden dolayı elemek zorunda kaldınız, geriye kaldı %10! Evet, çok kısır bir oran bu aslında ama zaten olayın tadı burada. Hep dediğim gibi bu yolda sabır ve ince elemek çok önemli… Çünkü gerçekten temiz bir guzu bulursanız onun ayrıcalığını yaşamak da ayrı bir haz verecektir. Çok az sayıdaki nirvana’ya ulaşmış guzu sahiplerinden biri de neden siz olmayasınız?
İlanları not aldık ve teker teker arıyoruz. Aracın boya, kaporta, motor durumundan önce araç sahibinin alışık olmadığı, beklemediği sorulara meyil etmek lazım. Bu adımda benim için en önemli soruları şöyle sıralayabilirim:
- Araç ne zamandır sizde, aracın kaçıncı sahibisiniz?
Açıkçası çok el değiştirmiş araçlardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışırım. Çünkü çoğunlukla böyle araçlar bakım konusunda ihmal edilme olasılığı yüksek guzulardır. Nasıl olsa satacağım gibi düşünceler aracın yüzüne bile baktırmaz insanı bazı durumlarda. Ayrıca kısa sürede alım satım yapılmış ve bu tekrarlanmış ise araçta istenmeyen bir durum olma ihtimali de yüksektir. Bu olumsuz durum ya çok zor çözülebilecek ya da yüksek masraf tutacak bir sorun olabilir.
- Aracınızı genellikle hangi şehirlerde ve hangi yollarda (şehir içi/uzun yol) kullandınız? Aracı nereden (hangi ilden) aldınız?
Çoğu kişi bu soru karşısında afallayabiliyor ve genellikle karşındaki kişiyi cezbedebilmek için “şehir içi” diyor. Bu ne ifade eder diye sorarsanız: Çoğunlukla büyük şehrin sıkışık trafiğinde kullanılmış örneğin 200.000 km yapmış herhangi bir araç ile daha tenha trafiğe sahip ya da uzun yolda kullanılan araç arasında dağlar kadar fark vardır. Aracın yürüyeni, baskı balatası, motorun çalışma süresi, metal yorgunluğu gibi birçok durumu değiştirebilir. O yüzden sadece km’sine bakarak aldanmamak ya da araçtan kaçmamak gerekmektedir.
- Ne için aracınızı satıyorsunuz?
Bu soruya aldığım en enterasan cevap geldi aklıma: “Benim pastanem var kardeş, ben bu araçla (tepsilerde) pasta-kurabiye taşıyorum da şimdi bu 2000 motor olduğu için haliyle çok yakıyor, dizel bi’şey alacam!”
Bu cevaptan yüzlerce tanı çıkarılabilir. Gerisi size kalmış.
- Aracınızın bakımları en son ne zaman yapıldı? Neler kontrol edildi, neler değişti?
Çoğu guzu sahibi bakım yaptırıyor yaptırmasına da ne kadar düzenli bir şekilde oluyor bu bakımlar orası muğlak. Araç yolda kalınca mı düzeltiliyor her şey, bilemiyoruz? Ha bir de kim yaptı bunları? Mazdacı mı (ya da en azından Japoncu mu) yoksa bizim amcaoğlunun sanayideki kalfa arkadaşı mı?
- Aracınızın bakım kitapçığı/notları/faturaları var mı?
Benim için bakım kitapçıkları da bir diğer konu önem teşkil eden. Olmazsa ne olur? Hiçbir şey. Zaten aracı alınca A’dan Z’ye kontrol ettireceğim ama yine aracın eski sahiplerinin ihmalleri ve hassasiyetleri üzerine bir çıkarım işte…
- Aracın ilanda belirtilen boya, değişen ve km durumu doğru mudur? Bunların dışında bahsetmediğiniz bir durumu var mıdır?
Genellikle ısrarcı bu cümleden sonra cevaben şöyle yanıtlar gelir: “Ya geçen gidiyordum xxx oldu, zamanım olmadı, yaptıramadım. xxx sorunu var ama onun masrafını düşeriz. Bre müslüman (!) üç dakika önce neden söylemiyorsun ya da ilanda neden bu bilgi yok?
Ayrıca şu cümleyi konuşmanızda mutlaka bir yerlere sıkıştırın: “Söylediklerinizin dışında, ben bilmiyordum deme ihtimali olan bir durum var mıdır sizce, araç başına geldiğimizde kimsenin zamanını çalmış olmayalım?” gibi... Bu sorunun cevabı iki türlü analiz edilebilir: Birincisi; satıcı aracına güveniyor/güvenmiyor. İkincisi satıcı aracıyla ilgilenmiş/ilgilenmemiş aracını tanıyor/tanımıyor.
Km'de oynanma olayının da acı tecrübesini yaşamıştım eski aracımda. Ne hikmetse bazen çok takıyoruz böyle şeyleri, ben de dahil olmak üzere...
- Sonrasında kaporta, boya, motor, alt takım gibi klasik soruları da ekleyebiliriz...
Değişen, boyanan yerler varsa ve şu anki sahibi sırasında olmuşsa fotoğraflarını sormayı unutmamak gerekir. Ayrıca bu yaştaki araçların tabi ki boyası, belki de değişeni olacaktır. Ama hep dediğim gibi "ne için değiştiği/boyandığı?" asıl önemli olan sorudur.
Bu görüşmenin cevaplarını not almalıyız kesinlikle. Çünkü aynı soruları cümleleri değiştirerek araç başında tekrar soracağız, eksper raporuyla kıyas yapacağız. Çelişkili cevaplar varsa ya da yoksa kullanıcısı hakkında kafamızda olayları şekillendireceğiz. Ayrıca aldığımız notlar ile tramerdeki kaza, km, sahiplik süresi, ilk tescil tarihi gibi kayıtlarını karşılaştırıp, şuan ki sahibinin kullandığı süre zarfında olan olayları karşılaştırıyoruz.
Bu SMS ile yollanan bilgiler her zaman doğru çıkmasa da en azından birkaç bilginin cebimizde kalması konusunda önemlidir. Ayrıca ilk tescil tarihi, aracın trafiğe çıkış tarihidir ve sistemdeki/ruhsattaki bu bilgi aracın model yılıyla büyük farklılık gösterir ise (örneğin araç 94 model ilk tescil tarihi 2003) bu aracın trafikten bir şekilde çekilip tekrar sokulduğu anlamını taşır. Bu da birçok kuşkuya neden olur.
Son sahiplik süresi/ruhsattaki tescil tarihi sahibinin “araç ne zamandır sizde?” sorusuna verdiği cevaplara uygunluk göstermelidir. Km ve hasar kayıtları son sahibi zamanında ise yine bunlara dikkat edilmesi gerekebilir. Buraya kadar sınavı geçildiyse araç başına geldik demektir.
Yine araç başında şasi, motor numarası, plaka, motor hacmi gibi bilgilere de bakmayı unutmamak gerekir. Bunun yanında araç LPG’li ise LPG tankı ne zaman değişti, ruhsata işli mi diye de bakmakta fayda var.
Araç başında kesinlikle bilgilerinizi, varsa ustalığınızı saklayın. “Ben ustayım, ben konunun piriyim, ben bilirim” tavırlarına girmeyin. Çünkü bu sefer karşı taraf sizinle psikolojik bir yarışa girebilir. Ayrıca size "yalan söyleme" ihtimalini ortadan kaldırırsınız. Bu ihtimal ortadan kalkarsa da çoğunlukla sorulan sorulara “bilmiyorum” cevabını alırsınız. Benim izlediğim yol daha çok “hiçbir şeyden haberim yok, ben neden buradayım?” rolüne bürünmektir. Bu sefer size samimi ve şeffaf davranıyorsa (yani sizin araçlar hakkındaki bilginizden çekindiği için değil de kendi karakterinden dolayı dürüst ise) aracı detaylı bir şekilde incelmeye hak kazanmıştır derim. Satıcı eğer aracını bu dakikada gereğinden fazla allayıp-pulluyorsa da teşekkür eder kaçarım.
Geldik aracın başında detaylı incelemeye. Tabi bu durumda yalnızız. Usta’mıza daha haber vermedik. Eğer ki ön görüşmeyi geçerse sonra top ustamızda, sonrasında eksperlerde falan…
Öncelikle şöyle bir aracın etrafında geziniyoruz. Aracın duruşuna, boyasına, çürüğüne ve en önemlisi de belki ilandaki fotoğraflarla olan benzerliğine bakıyoruz. Sahibinin söylediği kaporta durumu ile eşleşiyor mu? Kapı ayarları ve etek çizgileri düzgün mü? Çamurluk, kaput gibi parçaların çizgileri simetrik duruyor mu?
Bunları yaparken bir yandan da araç sahibini kesiyoruz, bizi rahat mı bırakıyor yoksa bir şeyler anlatmaya çalışıp manipüle mi ediyor?
Ayrıca hemen belirteyim, bu inceleme işleri kanımca aceleye kesinlikle gelmez. Eğer ki araç sahibi buluşmaya gelmeden önce “şu kadar kısıtlı zamanım var" veya siz detaya indikçe "hadi birader" falan diyorsa buluşmanızı ertelemeli/iptal etmelisiniz bence.
Hazır dışarıdayız, yol ile tek bağlantı noktamız olan lastiklerin de durumunu incelemeden başlamalıyız değil mi? Hele ki iyi bir lastik takımının yaklaşık 1000 liraya yakın olduğu şu günlerde… Üzerindeki lastik ve jant ölçüleri orijinal ebat olan 14” 195/65 değerlerine yakın mı? 17” gibi çok farklı ölçülerde kullanılmış jantlar alt takımı ve direksiyon kutusunu şimdiye kadar ağlatmıştır bile. Hadi sağlam olsalar da bir gün bize masraf çıkaracaklardır emin olun. Bu durumda dört adet de jant masrafımız da oldu, gözümüz aydın.
Aracın etrafındaki tavafımızdan sonra tek tek kapılarını açıp bismillah diyoruz. Sağ arka kapıyı açtık, koltuğa oturduk.
Bu kapıdan başlamamın nedeni batıl inançlar değil tabi; bu perspektiften araç daha geniş ve detaylı görünüyor bence, direk direksiyona oturulduğunda çerçevenin tamamını göremeyebiliyor insan.
Tavan döşemelerini, koltuk kılıflarını, kapı kolçaklarını ve döşemelerini, cam açma tuşlarını, tavan ve kapı aydınlatma lambalarını kontrol ettik inceden. Kafamızı çevirdik arkaya, hoparlörler-pandizot ne alemde? Kimse kusura bakmasın bu söyleyeceğimden dolayı ama bu konuda ben aşırı orijinalciyim. Hoparlörleri değiştirmek için oraya tahtadan bir şeyler kestirilmiş mi? En azından eski haline döndürülebilir mi?
Arka koltukta otururken hemen kafamızı sağa çeviriyoruz. Hemen yanımızdaki çamurluk kenarı çıkıntılarının olduğu iç kısımlardaki boya parlak mı? Buraların vernikleri (dış kaporta boyasına nazaran) daha mattır. Eğer ki buralardan darbe aldıysa boyanmak zorundadır ve bu da kendini parlaklığıyla belli etmektedir. Sonra diğer tarafı da aynı şekilde tabi ki gözden geçiriyoruz...
Sonrasında bakıyoruz inerken hala açık olan kapımız (eğer ki düz bir zemindeysek) şimdiye kadar kapandı mı? Genelde çok sık kullanılan kapılarda (özellikle şoför kapısı) zamanla açık durmamaya başlıyor. Ya da herhangi bir kazadan dolayı oynayabiliyor. Keza döşemeler (yine özellikle kapı döşemeleri) de aynı ölçüde aracın ne kadar kullanıldığı hakkında km sayacı kadar önemli bilgiler vermekteler.
İnerken aracın B sütununa ve kapı menteşelerini de göz ucuyla inceledik. Sol ön kapı içinde bulunan lastik basıncı etiketi, sağ tarafta B sütununda bulunan araç bilgi (ve varsa airbag) etiketini de gördük. İndiğimiz kapının ve diğer kapıların da sütunlarını ve fitillerini de gözden geçirdikten sonra artık ön kısma geçebiliriz.
Bu arada fitil deyip geçmeyin. Bu ve bunun gibi bazı ekstrem parçaların çıkması büyük ihtimalle sizinkinden daha kötü olacaktır. En iyi ihtimalle temiz çıkma bulsanız dahi istenilen fiyat dudak kremi kullanmanıza neden olabilir. Servisteki fiyatlarını söylemiyorum bile...
Ön kısma geldik. Koltuk döşemeleri, güneşlik, kapı döşemeleri, kapı fitilleri, A sütunu, menteşeler, kapı eşikleri gibi yerleri inceleme faslını tekrarladıktan sonra geçiyoruz konsol/torpido kısmına.
Kapı eşiğindeki plastik parçaların olmaması veya buralarda boya olması (direklerde/sütunlarda olduğu gibi) aracın yan taraftan küçük sayılmayacak bir darbe aldığına işarettir.
Direksiyon/vites topuzu/vites körüğü yıpranması ile km bilgisi orantılı mı? Gösterge aydınlatması ve çerçevesi bize ne söylüyor? Çerçevede deforme/kırık var mı? Var ise neden var? Aydınlatma tamiri açısından söküldü ise aydınlatmalar şuan canlı mı?
Havalandırma petekleri ne durumda? Yine bozuk para kısmı, orta konsoldaki bardaklık (ki bunlar en hassas parçalar) sağlam mı? Konsol üstünde çatlamalar (dikkat edilmediğinde yine kronik bir problem) var mı? Elektronik kısımlar (aydınlatma tuşları, cam ve ayna düğmeleri) ne durumda?
Tüm bunların kusursuz olması beklenemez belki ama dediğim gibi bu gibi incelemeler aracın yorgunluğu hakkında çıkarımda bulunmamıza çok yardımcı olmaktadır.
Geçtik bagaj tarafına. İçeriden açtık bagaj kapağımızı. Fitillerle birlikte sağ ve sol tarafta bulunan yuvarlak fabrika çıkışlı etiketler duruyor mu, ilk bakacağımız nokta bu olmalı bence. Çünkü arkadan büyük kazası olan araçlarda bu kısım deforme olan ve mecburen boyanan noktalardır.
Bagaj içindeki zemin döşemesini kaldırdık. Zemindeki fabrikada atılan kaynaklarda oynama var mı? Tabandaki sacın bağlantı noktaları, alçaklı-yüksekli kanallar ve robotlar tarafından atılan puntolar düzgün mü? İçeride su almasından dolayı başlayan çürümeler görülüyor mu?
Arka koltukların arka kısımlarını da inceledikten sonra sağ ve sol taraftaki döşemelere geçelim. Bu yan döşemeleri birer adet klips tutmakta. Gerekirse sahibinden izin alarak, ya da çaktırmadan bunları çıkardık ve amortisör kulelerini kontrol ettik. Çamurlukların iç kısımlarında doğrultma/çekiç izleri var mı?
Bagaj kapağının iç kısmına bakıyoruz sonrasında... Döşemesi (yalıtım keçesi) var ise klipslerini kontrol etmeliyiz. Darbe alırsa mutlaka bu klipsler sökülecektir ve bizim usta kaportacılar tarafından birçoğu kaybedilecektir. Eğer ki döşeme yok ise (her modelde olmayabilir) işimiz daha kolay. Çektirme ve doğrultma izleri mevcut mu, bakalım? İçeriden boya atılmış mı? Kapağı tutan U şeklindeki kollar düzgün mü?
Hazır arkadayız yine bir egzoz incelemesi yapalım: Egzoz ucunun iç kısmında yağ yakmasında çokça görülen kurum lekelerini kontrol ettik. Tamponun duruşu normal mi? Bunun yanında arka farlar ne durumda? Orijinal markası olan Stanley mi yoksa yan sanayi mi? İçlerinde su almasında kaynaklı buhar veya tortu var mı? Stopların duruşlarındaki simetri bozukluğunu ve dolayısıyla arkadan alınmış darbe ihtimalini de böylece inceledik.
Tavanı da unutmamak lazım tabi… Işığın geldiği yöne doğru dönük şekilde araç tavanında göçük, dalga, macun/boya çatlağı gibi durumların da kontrolünü yaptık. Sunroof varsa kenarlarında çürüme emareleri görülüyor mu? Buraya kadar güzel gidiyor gibi…
Yine büyük kazası olup olmadığını anlamak için hazır araç dışarısındayız camları kontrol etmeden geçmeyelim. Yan camların, ön ve arka camların markaları yine aynı mı?
Büyük kazalarda ve takla durumlarında bu camlar haliyle patlar ve çoğu zaman yan sanayisi ile değiştirilmek zorunda kalır. Tabi bunun yanında hırsızlık veya bir şey düşme olaylarını da göz önünde bulundurmak gerekir.
Bu kısımdan da geçerli not aldıysa guzucuk, geldik ön tarafa. Bu arada aracı hala çalıştırmadık. Nedeni eğer ki araç sahibi yoldan gelmişse motoru mümkün olduğu kadar soğutmak. Ayrıca motor durumu bu araçların en son bakılacak noktası. Belki kaportayı veya mekanik kısımları bir şekilde hallettirebiliyoruz ama işin içine iç güzelliği girdiğinde bu iş kadar kolay olmuyor.
Kaputumuzu kaldırmadan önce ön panjur ve tampon duruşlarını da kontrol ediyoruz. Farlar ve sinyaller Koito marka ise orijinaldir. Değilse değiştirme gereğini sormalıyız... Ayrıca ön panjurdaki, arka bagaj kapağındaki ve direksiyondaki Mazda logoları birbiriyle uyumlu mu, kontrol ediyoruz. Bu konuyla ilgili detaylı bilgiye şu bağlantıdan ulaşabilirsiniz:
Mazda 626 GE (1991-97) Çeşitli Farklılıklar
Kaputumuzu kaldırdık ve hemen kaput altındaki yalıtım keçesine ve kaputun menteşelerindeki bağlantı vidalarına bakıyoruz. Önden kazası olan çoğu araçlarda yine bahsettiğim gibi bu keçeyi tutan klipsler sökülürken veya kaza anında kırılıyor. Fabrika etiketlerini ve varsa doğrultma/çektirme izlerini de baktık...
Sonra geldik sağ ve sol kısımlardaki (bagaj kısmında bahsettiğim) yuvarlak ya da dikdörtgen bantlara. Bu bantlar yok ise (eğer ki kendiliğinden düşmediyse) çamurluk büyük ihtimalle çıkarılıp takılmıştır. Yine aynı eksende bulunan vida başları kontrol edilebilir. Vidalar sökülürken, vida başlarında anahtar tarafından bırakılan izler olur.
Sırada en önemli üç nokta var: Amortisör kuleleri, podyeler ve şasi. Bunlara eksper bakacak ama yine de bir gözden geçirelim. Belki teste sokmaya gerek duymayacak kadar kötüdür?
Amortisör kuleleri yine yandan alınan büyük darbelerde ciddi hasar görmüşse mutlaka ve mutlaka belli olur. Hiçbir usta el, bunu fabrika gibi düzeltemez. Düzeltse bile buraları boyamak zorundadır. “Normalde de boyalı değil mi?” derseniz bir fark var: Fabrikada motor iç kısmına atılan boya daha mat ve cilasızdır. Eğer ki buralar sonradan boyanmışsa podyeler ile birleşen noktalarda da sorunlar mevcuttur demektir. Artık şasiye bakmaya bile gerek yoktur bence…
Amortisör deyince aklıma geldi. Amortisörlerimizi kontrol etmek için şuan elimizde olan aracın üstüne abanıp bırakma yönteminin kullanabiliriz. Araç yukarı salınım yaptıktan sonra bunu tekrarlıyor ve tekrar tekrar esniyorsa amortisörlerimizin sorunlu olduğunu söyleyebiliriz.
Ön ızgaraya geldik. Yine genellikle kaza sonrası kırılan ve bir daha da ömrü billah temin edilmeyen ön kirişlerin oradaki iki parçadan oluşan siyah plastik kısma. Varlığı çok şey ifade etmese de yokluğu bence çok şey anlatmaktadır. Yine bu kirişlerde bulunan fabrika etiketlerini de unutmamak gerekir.
Motor takozları, hava filtresi kutusu, buji kabloları (buji kablolarının üst kapakta düzenli bir şekilde sıralanmasını sağlayan küçük parçalar) ve bunun yanında usta elektrikçiler tarafından kesilip eklenmiş/boşa sallandırılmış kabloların varlığı, “ben buraya ait değilim” dercesine bağıran yan sanayi bile olmayan başka bir araca ait varlıklar da bize birçok şey ifade ediyor. Tabi bu parçaları tanımak için de bolca görsel hafızamızı geliştirmemiz gerekmekte.
Bunun yanında üst kapakta terlemenin olup olmadığı ve hatta motorun yıkanıp-yıkanmadığı da benim için önemli hususlar. Ben de aracın motorunu arada sırada ustama yıkatıyorum, fakat bu iş araç satılırken yapılırsa aklımda başka şeyler uyandırabiliyor. Yağ kaçakları gibi kusurları örtbas etmenin ve bununla birlikte “ufff motora bak kız gibi” dedirtmenin güzel bir yolu bence…
Tüm buraya kadar sınavı geçiyorsa guzu, sıra geldi motoru çalıştırmaya. Oturduk şoför koltuğumuza ve sakince anahtarı iki tık çevirdik. Göstergedeki ışıkları kontrol ettik, dört sefer bip’leyen uyarı sesini de duyduysak sorun yoktur.
Yanmayan/sönmeyen uyarı işaretleri, hararet ibresinin konumu, LPG var ise şu anki benzin miktarına kadar olan detayların da notunu aldık.
ABS ve varsa Airbag uyarı lambaları belirli bir süre yandıktan sonra sönmelidir. LPG kullanan araç sürücülerinin çoğunlukla yaptığı üzere çeyrek deponun altına düşürülmüş yakıt, o sırada çalıştığını düşünen depo içindeki garibim benzin pompasını soğutamadığından, zamanla pompanın yanmasına ve hatta daha kötü sonuçların doğmasına neden olmaktadır.
Motorumuz da soğumuş ise marşa basmanın zamanı geldi artık. Marşı rahatlıkla aldıysa, ikiletmediyse şimdilik sorun yok gibi. Tabi bu kasalarda kronik diyebileceğimiz ve saç yolduran rölanti dalgalanmasının testine daha sıra gelmedi...
Arkamıza yaslandık ve aracın motoru yaklaşık 1500-2000 devirlerde ısıtmasını bekliyoruz. Bu sırada direksiyonu sol sağ yapıp bir yandan devir saatini kontrol ediyoruz, farları açıp kapatıyoruz, camları test ediyoruz. Bu uygulamaları yani akım çeken bu işlemleri araç normal ısıya ulaştığında tekrar yapmalıyız. Direksiyonu çevirdiğimizde devirde hafif hafif yükselmeler var ise sorun yoktur. Aracımız ısındı ise yavaş ve eşit oranda yükselecek şekilde ayağımızı gaza dokunduruyoruz. 4-5 bin devirden sonra bir anda çekip devir saatinin düzenli bir şekilde düşüp düşmediğini, tekleyip teklemediğini, egzozdan patırdama veya motordan silkeleme olup olmadığını kontrol ediyoruz.
Normal şartlarda devir ibresi düşüş adımları şu şekilde olmalıdır: Ortalama 1300 devir birinci durak yarım saniye gibi bir duruş, 1000 devir ikinci durak yine yarım saniye gibi bir duruş, sonrasında ayarlanmış olan 700-800 aralığındaki sabit duruş.
Videosu için buraya bakabilirsiniz:
Tabi bu sırada uygun sıcaklığa ulaşmışsa motorumuz LPG’ye geçişi ne durumda. Bize fark ettirdi mi yoksa stabil şekilde bir geçiş mi sağladı? (LPG kullanmadığım için detayları çok bilmiyorum, bilen arkadaşların yine yazması faydalı olacaktır)
Sonra araç sahibini koltuğa oturtup yine yüksek devirlerde gaz vermesini istiyoruz. Egzoza bakıp mavi/beyaz duman var mı diye kontrol ediyoruz.
Artık motoru dinlemeye geldi sıra. Motor demişken; aracın motoru daha önce rektefiye olduysa ne zaman, ne için, kim tarafından gibi ayrıntılar çok çok önemli yine. Yine bakımları ne zaman yapıldı, en son bakımda neler değişti ve hepsinden önemlisi triger ne zaman değişti diye soruyoruz. (@Oğuzhan’a hatırlatmasından dolayı teşekkürler.)
Tabi trigerin değiştiği zamanı gösteren bir kayıt yoksa her ihtimale karşı yine ustamıza bir göstermekte fayda var derim. Hatta açmışken değiştirmek daha hayırlıdır. Her ne kadar triger kayışının kopması diğer araçlarda olduğu gibi bu guzularda büyük masraflara yol açmasa da yolda kalmanın de gereği yok değil mi?
Geldik yine motor başına. Yağımızı - suyumuzu kontrol ettik. Yedek su deposunda su oranı ne durumda? (Benim yapmadığım ve sonuçlarına katlandığım nokta burası…)
Radyatör kapağını açtık, su kabarcığı çıkarıyor mu? Çıkarıyor ise contalarda sıkıntı var demektir. Hava akışmetresindeki sensorü çıkardık araç istop etmeli ya da en azından kendini silkelemelidir. Ayrıca biz bu işlemleri yaparken hava yüksek sıcaklıklarda ise bir süre sonra aracımız motor suyunu soğutmak için fan açmış ve birkaç dakika içinde kapatmış olma ihtimali yüksektir.
Araçta hangi yağ olduğunu ve ne zaman koyulduğunu öğrenmemiz mutlaka bu durumda şart. Çünkü motor kusursuz olsa bile uygun olmayan viskozitedeki veya değişimi gecikmiş bir yağ farklı sesler çıkarttırabilir motora. Yine motorun sesi ile birlikte motorda sarsıntı olup olmadığına, kayışlarda ve dinamoda farklı seslerin varlığına dikkat ediyoruz.
Motor üstündeki yağ koyma kapağını açtık. Klasik olarak üfleme denilen şeye ve genelde aşırı yağ yaktığında ortaya çıkan beyaz duman çıkma olayını kontrol ediyoruz. Yine aynı kontrolü yağ çubuğunu çıkarıp yanma odasındaki durumu gözlüyoruz. Bu kısımları çok bilmediğimden ve de zaten ustalarımızın bu işleri detaylı kontrol edeceğinden dolayı atlıyorum.
Her ne kadar rölantide tam verimli çalışmasa da klimamızı da test edelim bu arada. Arada sabit bir şekilde 2000-2500 devirlerde gaz verelim, soğutma şiddeti artıyor mu? Hava yollarını değiştiren tuşlar (ve sedan kasalarda mevcut olan swing özelliği) aktif bir şekilde işlevini yerine getiriyor mu? Rölantide klima çalışıyorken kompresörden cızırtı şeklinde ses geliyor mu? Geliyor ise çok takılmamak lazım, kronik denilebilir.
Bu testleri de yaptıktan sonra klimayı kapatalım ki aracın performans ölçümlerinde "klimanın etkisidir" diyebileceğimiz bir şüphe kalmasın aklımızda...
Tabi yola çıktığımızda yine bir klimayı açıp rölantideki değişimleri incelemekte fayda var. Yürürken klima açtığımızda rölantide sapıtma, aşırı dalgalanma ya da boşa aldığımızda veya vites değiştirirken rölantinin aşırı düşmesi ya aracın istop etmeye kadar gitmesi bir yerlerde sorun olduğuna işarettir.
Artık bir test sürüşüne çıkalım değil mi? Bindik koltuğumuza ve aracımızı mümkün olduğunca (düz zeminde isek) gaz vermeden kaldırmaya çalışalım. Burada hem baskı balatanın hem de aracın çekişi ve rolantisi hakkında bilgiler edinebiliriz. Araç çok sallandı ise kalkışta bu sefer hafif gaz vererek deneyelim. Yine aynı şey oluyor ise baskı balata hakkında kötü şeyler düşünebiliriz.
Ayrıca sahibi izin verirse baskı balata testini ilkel denilebilecek şu şekilde de yapabilirsiniz: Aracın el frenini çekin, vitesi 5'e takın ve hiç gaz vermeden sadece debriyajdan çok yavaş şekilde ayağınızı kaldırmaya başlayın. Araç tepki veriyor, gitmeye çalışıyor ise kavramada sıkıntı yoktur. İstop ediyor ise anormaldir.
Testimizi mümkün olduğunca bozuk yollarda ve düşük hızlarda yapıyoruz öncelikle. Çukurlu yollarda aracın alt takım ve direksiyon tepkilerini ölçüyoruz. Sesler, lokurtular ne durumda? Direksiyon olması gerektiğinden sert mi? Dönüşlerden sonra kendini topluyor mu? Amortisörler çukurları ve darbeleri ne derece emiyor? Dönüşlerde rölanti düşüşü veya önden gelen ses/titreşim mevcut mu? Arada ani dönüşler ve salınımlarda araç çok yatıyor mu? Hızlı girilen virajlarda (olması gerektiğinden daha az hızlarda) önden/arkadan kayma yapıyor mu? Vites geçişleri sırasında (her ne kadar bu kasaların sert olsa da) titreşim, ses, zorlanma oluyor mu? Frenler ve ABS sistemi ne durumda? Düşük hızlarda (örneğin 5-10 km/s gibi) ikinci viteste kalkarken araç kendini toplayabiliyor mu?
Hazır yavaş gidiyorken azıcık daha hızlanıp ABS’yi devreye sokup deneme yapabilirisiniz. Aktif bir şekilde çalışıyor mu? Hız yapmaya başladığınızda ise fren yaptığınızda (ABS devreye girmese dahi) araç sağa veya sola kayma/dalma yapıyor mu diye bakmak gerekir tabi...
Fren deyince, uygun bir şart bulup el frenini de kontrol etmek kesinlikle gerekli. Yine bu kasalarda fren merkezi problemi görülmekte ve tedavisi tuzlu olabilmektedir.
Biraz daha hızlanalım. Aracın çekme yapıp yapmadığını, direksiyondaki titreşimleri, vites geçişlerinde veya belirli bir devirden sonra yığılma yaşayıp yaşamadığını, araç stabil bir şekilde hızlanabildiğini, mevcut hıza göre düşük viteslerde (ortalama 3-4bin devirlerde) tepkilerinin nasıl olduğunu gibi konuları da test ettikten sonra artık içimize sindiyse, aklımıza yattıysa ustamızla da bir görüşme yapmak için satıcıyla vedalaşıyoruz.
Tabi yine ustamız daha iyisini bilir, diyerek tüm bu testi de çok kafamıza takmıyoruz. Araçtan elektrik aldıysak ustamızın yanına gidip özellikle aklımıza takılan kısımlara daha çok dikkat etmesi adına uyarıyoruz.
Bu durumda satıcı ile “en son ne olur?” gibi pazarlıklara hiç girmem genelde. Bu yapılacak en son iştir kanımca. Çünkü ustamın incelemesinden ve eksper raporundan sonra belki de gereğinden fazla bir fiyata anlaşmış olunma ihtimalini varsayarsak en güzeli en son değerlendirmelerin bittiği anı beklemektir…
Not: Bu sizin ilk sabır testinizdi. Bu yazıyı okumayı başardıysanız temiz bir 626'yı bulma konusunda azminiz yüksek demektir.
İkinci bir not: Yukarıda araç başında yapılması önerilen, uzun uzun yazılan tüm kontroller test sürüşü de dâhil en fazla yarım saatinizi alacaktır. Bu işler ne kadar zormuş ya da bu kadar şeye bakılır mı diye karamsar olmamanızı rica ederim. Ayrıca yukarıda bahsedilen konularla ilgili görseller konu sonuna eklenmiştir. Terimlerle ilgili yanlışlıklar olabilir o yüzden fotoğraflarda yerler işaretlenmiştir.
Forumumuza üye olmayan arkadaşlarımız için ekstra bir not: Burada yazılanlar “bir kullanıcı tarafından hazırlanan” bilgilendirme amaçlı bir yazıdır. Yukarıda bahsedilen noktaların hepsinde de kusursuz bir 626 bulmak zaten imkânsıza yakındır. O yüzden hiçbir zaman şurası şöyleyse araç alınır ya da alınmaz demiyorum, dememişimdir, demem de… Zaten bu konuda ne ben ne de diğer kullanıcılar Mazda adına birer otorite değildir. Fakat aracın kusurlarını bilmek bir sürücü olarak her zaman önemlidir. Örneğin alacağınız aracın lastikleri ömrünü bitiriyorsa ne “o araç alınmaz diyebiliriz” ne de siz o araçtan sırf bu yüzden vazgeçmelisiniz. Ama bu ve bunun gibi kusurlarını bilerek aracı almak yolda lastiğin yarılıp sizin uçmanızdan tabi ki daha hayırlıdır.
Saygılar...
Önemli Not: Aşağıda belirtilen ipuçlarının varlığı veya yokluğu hiçbir zaman kesin bilgiler içermemektedir.
Bahsedilen ayrıntılardaki unsurlar bakacağınız araçta yok ise tekrar irdelenmeli; var ise de kesin orijinaldir diyerek pas geçilmemelidir.
- Fabrika tarafından yapıştırılan etiketler (sarı), atılan puntolar (mavi) ve yapılan kaynaklar (kırmızı). Bunların varlığı aracın en azından aracın çok büyük bir darbe almadığının göstergesi olabilir.
- Bagaj yalıtım döşeme klipsleri (kırmızı) ve bagaj darbe takozları (pembe): Bunların yokluğu her ne kadar kendiliğinden düşme ya da döşemeyi söküp takarken kırılma ihtimaline de dayansa da yine de kazadan alınabilecek darbe ihtimalini de gözden geçirmek gerekir.
- Bagaj içindeki üretim esnasında atılan yalıtım maddesi (mavi) fabrika çıkışı girintili çıkıntılı olan ve büyük darbelerde formu bozulabilecek olan şekiller (kırmızı) ve mat boya durumu (yeşil): Yine büyük darbe alan bir araçta buralar mecburen doğrultulacak ve ziyadesiyle boyanacaktır.
- Yine fabrika tarafından atılan puntolar (kırmızı) ve nedenini bilmediğim etiketler (sarı). Bagaj su almışsa bıraktığı kireç, toz, toprak kalıntıları (turuncu).
- Yandan alınan büyük darbeler sonucu oynandığında ya düzeltildiğinde ilk kendini belli edecek yerler. Bu yerler robotlar tarafından düzgün bir şekilde birleştirildiğinden ve fabrikada tüm motor iç kısmına daha mat bir boya atıldığından; sonraki alınan darbeler sonucu bu kısımlar orijinali gibi düzgün onarılamaz, aynı şekilde boyanamaz.
- Sökülüp takıldığını veya herhangi bir sebepten dolayı anahtar değdiğini belli eden civata üstündeki anahtar izleri (kırmızı). (Üstteki kırmızı halka içindeki civatada anahtar izi var)
Fabrika tarafından konulan bantlar (sarı).
- Büyük darbelerde genellikle simetrisi bozulan yine mat bir boyaya sahip bölgeler (mavi). Üretim esnasında atılan bantlar (sarı).
- Aracın yandan aldığı büyük darbelerde veya taklalarda ya da hırsızlık gibi durumlarda kırılmış olabilecek camların markasına bakılacak yerler.
- Terletme yapan üst kapak contası (kırmızı) ve bujilerin düzgün bir şekilde ilerleyip motor sıcaklığından koruyan küçük kanallı parçalar (sarı).
- Üretim esnasında yapıştırılan "lastik basınç", "araç bilgi", "çocuk kilidi", "yağ bilgisi" gibi etiketler. Bunlar yok diye aracın iç kısmı boyanmış ya da darbe almış diyemeyiz tabi ki. Ama yine de incelemekte fayda vardır.
1 numaralı yer: Üretim aşamasında boyanan ve dış kaportaya göre (3) (fotoğraf yanıltsa da) daha mat olabilecek yer.
2 numaralı bölge: Genelde 1 numaralı yer ile aynı canlılıkta olmak kaydıyla kaportanın (3) sonradan tekrar boyanırken içeri kaçan boya zerreciklerinden dolayı mat bir görünüm alan kısım.
3 numaralı bölge: Fabrika sonrası tekrardan kullanıcı tarafından boyanmış kısım.
- Ön far, sinyaller, çamurluk sinyallerinin (kırmızı) ve arka farların markasına (sarı) bakılacak olan yerler.
Son düzenleme: